24 Haziran 2014 Salı

sporla aramdaki tatsız ilişki...


bir süredir avuç dolusu paralar vererek pilates yapıyorum. öncesinde denediğim her türlü spor aktivitesi (yürüyüş, yoga, spor salonundaki tüm aletler vs...) beni mutsuz etti. düzenli çalışan insan olarak, eve geldiğimde yürüyüşe çıkacak enerjim olmuyor. sabahları güne erken başlayıp, kulağımda müzikle sahilde yürüyüş yapmak ise benim mizacımda yok. zaten yataktan sürünerek kalkıyorum...
yogada bir gülme tutuyor beni. felsefeyi anlamadan, yoga yapmaya kalkınca bünyem kabul etmedi. son dersi de hapşırık krizi ile kapadık. bir daha gidecek yüzüm olmadı.
aletli pilates, ortalama maaşı olan biri için oldukça lüks bir harcama kalemi. ama kilomu kafaya taktığım kimi zamanlarda bu tür harcamalar yaptığım olur. ilk 10 ders o şuursuz günlerimden birine denk geldi. kriz halinde bin tane yer arayıp, birini beğendim ve salona yazıldım, derslere başladım. ilk günlerimi ters dönmüş bir kaplumbağanın acıklı durumuna benzetmek hiç abartılı olmaz.
esnekliğim 50 üzerinden 4'tü, 4... yazıyla dört. pilates hocamın hayatta karşılaştığı "en esnek olmayan insan"dım ben.
yaz gelip de sıcaklar bastırıp, yürümek bile zul gelince bıraktım sporu falan. "aman zaten sıcakta az yiyorum" diyip kendimi avuttum. kışa girdiğimizde pilatese başladığımdan daha da şişmandım...
bu baharda tekrar döndüm seda hoca'nın kollarına. nefes al nefes ver, yuvarlanıyorum pilates aletlerinin üzerinde. şimdilik eşofmanla yapıyorum bütün hareketleri. hedefim en azından tayt giyebilmek.

sporu, hayatının bir parçası yapabilmiş bütün kadınları hayranlıkla izliyorum. hepsinin kendini sevmesine bayılıyorum. bravo onlara...

darısı benim başıma...

kilo 74.8 (yuh yuh)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder