19 Nisan 2024 Cuma

mide ameliyatı

senelerin şişkosu olarak mide ameliyatı olmaya karar verdiğimde konuyla ilgili bilgim sıfırdı. doktor görüşmesi sonrası aklımda kalan bir kaç cümle ile girdim ameliyata. çıktığımda ve süreç işlemeye başladığında da "herkesin hikayesi başka" diye düşünerek ne video izledim, ne yazı okudum. 
o yüzden hala pek bir şey bilmiyorum :)
bu, bazılarına garip gelebilir ama eğer tüm detayları bilseydim, ameliyat olmazdım.

sonrasında arkadaş gruplarımda ameliyatla ilgili çok soru aldım, nihayetinde ilgi çekici bir konu. o yüzden burada biraz kendi kişisel yolculuğumdan bahsetmek istedim.

operasyon öncesi:
ameliyata karar vermemle olmam arasında 1,5 aya yakın bir süre var. işlerimi, seyahatlerimi ayarlamaya çalıştığım bu sürede gözümdeki perde kalktı denebilir. 30 kiloya yakın fazlalığı olan biri olarak, algılarım "5 kilo versem yeter, bilemedin 10" diyecek kadar bozulmuştu. işte o korkunç 1,5 ayda her şeyi net olarak gördüm. 30 kilom gözüme inanılmaz batmaya, hali hazırda üstüme olan kıyafetlerime sığamamaya, aynada kendimden rahatsız olmaya, geceleri sürekli uyanmaya, terlemeye, çabuk sinirlenmeye ve insanları kırmaya başladım.

nasılsa ameliyat olacağım diye deliler gibi yemek yiyip, ayarlarımı bozmadım ben. öyle yapanlar çok, köprüden önce son çıkış gibi düşünüyorlar sanırım.
zaten yemek yediğim için değil, tatlı yediğim için bu kilolara gelmiştim. sabahları yeşillikli kahvaltılara, akşamları az yemeye devam ettim. garip bir şekilde kilo almaya da devam ettim. tartıda 94 gördüğümü hatırlıyorum ama ameliyata girdiğimde 92 falan olmalıyım yanlış hatırlamıyorsam.

bu arada cildim de bozulmaya ve matlaşmaya başladı, bunda kendimi hiç beğenmiyor oluşumun ve şeker hastası olmaya çeyrek kalışının da etkisi var sanırım.

ben bu süreçte, herkesin bir terapi almaya başlamasını tavsiye ediyorum. çünkü bu aynı zamanda bir yeme bozukluğu ve şunu bilmemiz şart: alışkanlıklarımız aynı şekilde devam ederse o mide tekrar büyür. bu çok net. 

operasyon sırası:
ben oldukça kolay geçirdim bu kısmı ki şeker hastası olduğumdan zorlanacağımı düşünmüştüm. 2 gece hastanede kaldım. ağrım, derdim hiç olmadı. tertemiz çıktım.

operasyon sonrası:
bu bölümü alt başlıklar halinde yapmak daha iyi olur.

ilk günler:
sadece berrak sıvılar içtiğimiz bu günlerde eğer çorba yapmayı bilmiyorsanız, ameliyat öncesinde birini ayarlayın. ben ilk 1 ay, hatta neredeyse 2 ay, alıştığımdan çok daha çabuk yoruldum. zaten mutfakla aram yoktur ama başka bir şey yiyip içemediğinizden o çorbalar altın değerinde oluyor. galon galon yapmanıza gerek yok, zaten bir avuç içiliyor. 

benim yeme isteğim çok azalmış, tatlı isteğim ise kalmamıştı. hatta günde 3 öğün çorba, arada sıvı ilaçlar ve protein içecekleri kısmı sinirimi bozmaya başladı. "tüm gün bir şeyler giriyor mideme, yeter" diye söylenmeye başladım. fiziken ve ruhen güçsüz olduğum bu dönemde kafam da az çalışıyordu bence.

sıvıların bitip, yumuşak gıdalara geçtiğimiz günler:
ameliyattan çok önce, diyet listenizi alıp bir göz atmanızı öneriyorum. ben et yemediğim için bambaşka bir listem vardı ve aynı şeyleri yemek aşırı sıkıcı. ne ilk günlerde ne de yumuşak gıda döneminde dışarıda yemek bulamadım. dolayısıyla arkadaşlarınızla geçirilen zamanda, önünüzde su ve çayla sohbete katılacağınızın altını kalın kalın çizmek isterim. benim gibi sosyal kelebekler için bu bir yıkım oluyor.

ben kiloyu, çok çok yavaş verdim. bünyem böyle. bu, zaten şişmanken de motivasyonumu çok kıran bir konuydu. bazı insanlar, 1 hafta dikkat etse, 3 gün yürüse tak diye 2 kilo verir. benim 2 kilo vermem için ohooo haftalarımı vermem gerekirdi. o haftalar geçerken, tartıda bir şey göremediğim için sinirlerim laçka olurdu. ve yine aynı şey oldu, tartı yüzüme gülmedi.

sadece sıvı beslendiğim dönemde bile, 50 gram, 200 gram arasında gitti. bazen hiç gitmedi. buna önceleri bozuldum ama sonra alıştım. illa ki gidecekti, mide ameliyatı olup, kilo vermemek diye bir şey söz konusu değildi ki...

iyi haber: kilo, yavaş gittiği için daha az sarkma oldu ve kıyafetlerimi giymeye devam edebildim. bir de insanlar şok olmadı beni görünce. 1-2 aydır görmediğim insan "aa zayıflamışsın" dedi sadece, bambaşka biri olmadım. 

daha ilerleyen günler:
bir itiraf: ben zorlandım, zorlanıyorum. mideye daha az iş bırakmak için, çiğneme işini çok iyi yapmamız gerekiyor. ama bilin bakalım ben ne yapamıyorum? yavaş yiyemiyorum. ağzımda 3 kere çevirip, hop yutuyorum. bu ameliyat insana en çok yavaş yemeyi öğretiyor. hızlı yiyip, eski alışkanlığınıza devam ederseniz, kendinizi sürekli tuvalette kusarken buluyorsunuz, bana öyle oldu. 

şimdi bendeki rutin şuna bağlandı: 1 çatal peynir, yüze bir serum, 5 dakika dizi, bulaşık makinasına 4 bardak yerleştirme, 1 çatal daha peynir, tişört katlama, yüze bir krem, az daha dizi, 1 çatal domates, balkon yıkama, 1 zeytin, çiçekleri sulama, yüze güneş koruyucu, bir çatal avokado... 
bunu diğer öğünlere de uygulabilmek gerekiyor, ben henüz başaramadım.

3. ayda gelen bir saç dökülmesinden de bahsetmek gerek. avuç avuç gidiyor :( biotin ve kolajen kullanmaya başlıyorsun ama ne kadar işe yarıyor bilmiyorum, göreceğiz.

ben ameliyat olmasam, bu kadar yavaş kilo vermeyle, tlc ağır yaşamlar serisine çıkardım eminim. o yüzden "iyi ki" diyorum. ama yine de ameliyat sonrası süreci yönetmek, kafayı değiştirmek, alışkanlıklardan vazgeçmek, sporu hayatının bir parçası yapmak çok zor. bunlara hazırlıklı olmak gerekiyor. 

ben normal mağazalardan alışveriş yapmayı unutmuştum. 40 bilemedin 42 bedene kadar olduğu için, kafamdan silmişim onları. şimdi askılara bakınca "ee bu olur ki bana" diyor ve hafifçe gülüyorum. 
eskiden "bu bana olmuyor ama çok da güzel, başkasına veremem" diye kaldırdığım tüm kıyafetlerimi çıkardım, gardolap, iki katına çıktı, buna inanılmaz mutlu oldum.

ve benim için en önemli konu: artık şeker hastası değilim. 3 ayın sonunda yaptırdığım tüm tahliller nefis çıktı. ben bu yolu, şeker hastası olduğum için tercih etmiştim, lokomotif motivasyonum buydu.  gerisine de zamanla bakacağım.

29 Ağustos 2023 Salı

gerçekten gerek var mı?

bunları söylemenize gerçekten gerek var mı? yani sizce biz bunları bilmiyor olabilir miyiz? söylediklerinizi farkında değil miyiz? ilk defa sizden duyuyor olabilir miyiz? siz söyledikten sonra "valla şu an aydınlandım" diyor olabilir miyiz?

- sen kilo mu aldın?

- kilo versen, yüzün çok güzel aslında

- diyet falan bir şeyler düşünmüyor musun?

- bak biraz ağzını tutacacaksın, biraz da yürüyüş, o kadar ya

- benim de var 2 kilo fazlam, bak 2 güne vermiş olurum

- her şey kafada bitiyor

- bir yaşam koçu var, whatsapp'tan takip edip, soruyor ne yedin diye

- bir diyetisten biliyorum, benim arkadaşımı 20 kilo zayıflattı

- akupunktur denedin mi?

- kilo, insanın kendine yaptığı en büyük kötülük

- bir kere vermeye başlayınca, devamı geliyor

- 21 günün sonunda bütün alışkanlıklar değişiyormuş, doktorlar diyor

- günde 2 öğün makbul, günde 4 öğün iyi diyorlar, günde 5 öğün verdi benim diyetisyen

- mide botoksu iyi diyorlar

- benim arkadaşım mide ameliyatı oldu, çok memnun

- belin incecikti senin, çok güzeldin o zamanlar


lütfen fikriniz sorulmadıysa kimsenin kilosu ve hatta dış görünüşü hakkında yorum yapmayın. yapmayın yahu, bu konuda da bir fikriniz olmayıversin...

12 Nisan 2023 Çarşamba

bana şişman dediler...


 

şişmanlıkta 15 senemi geride bıraktım. bu zaman diliminde;

- akupunktur

- yediklerimi yazma

- hipnoz

- profesyonel eğitmen ile hiit antremanları

- pilates

- yoga

- diyetisyenler

- detoks suları

- terapi

- yüzme

- 21 gün şekersizlik

- aralıklı oruç

- alışkanlık tabloları tutma (habit tracker)

- kapıya getirilen hazır fit yemekler

- sabah yürüyüşleri

denedim. kimine uzun süreler devam ettim, kimini yarı yolda bıraktım. herkesin sağlıklı beslenme ve zayıflama yolu farklı. yukarıda saydığım hiçbir şey, bende işe yaramadı. 

son 1,5 senedir süren mutsuzluk ve tembellik kervanına ülkenin yokuş aşağı gidişatı ile deprem de eklenince; aldığım tüm vitaminlere rağmen kafamı kaldıramamaya başladım. aynadaki kendimden o kadar rahatsızım ki... ve bunun için çaba gösterecek halim bile yok. gözümde sürekli akmayı bekleyen yaşla, normal insanlarda harika durup, bana gelince neneme benzeyen kıyafetlere bakıp bakıp üzülüyorum.

testler sonucunda insülin direncim çıktı, yani şeker hastası olmama ramak kalmış. yani köprüden önce son çıkış... yani ömür boyu ilaç kullanmanın eşiğindeyim... yani kalbimi yoracak, iç organlarımın çalışma ritmini bozacak bir hastalığın hemen dibindeyim... hastalık "gel gel gel" diye elini uzatıyor...

gitmiyorum...

geçenlerde kendi kafama cuk oturan bir doktorla tanıştım. yarım saatlik konuşmada 4 kere "şişman" dedi bana. 4 kere... şişman... bana dedi... 

"beyefendi, bu yaptığınız düpedüz body shaming" demedim. "yalnız biraz ayıp oluyor, sensin şişman" demedim. "şişman demesek de, tombik kulağa daha iyi geliyor" demedim. "yani doktorlara da hastayla konuşmayı hiç öğretmiyorlar, hani empati" demedim. bilimsel olarak da, pratikte de, havada da, karada da şişman olduğumu dinledim ömrünü tıpa ve benim gibi inkarcılara adamış beyaz önlüklü tatlı doktordan.

bilmediğim bir şey söylemedi. "şeker şöyle fena, böyle fena, bütün kötülüklerin anası" dedi. hiç yalan söylemedi. insülin iğnesini bu mucize diye pazarlamadı. sıfır şeker, sıfır karbonhidrat dedi. "elma?" dedim. "o da yok" dedi... "bari aşırı etkili, süper ilaçlar verin de hiç şeker yemiyim" dedim. zencefil, karanfil ve limonlu su verdi... "zeytinyağına 2 damla tarçın yağı" dedi. şeker hastalığının eşiğinden dönme şeklime bak... 

neyse ki ot seven, kadim bilgilere ve anneanne yöntemlerine gönülden inanan biriyim.

benim açımdan elbette sürdürülebilir değil. hayat boyu çikolata, ekmek, makarna olmadan yaşayacak değilim. bu geçici bir dönem. sonrasında dengeli yaşamayı öğrenmem gerekecek. oralara daha çok var ama 15. günde 5 kilo vermiş biri olarak pek mutluyum.

bu kadar senelik şişmanlıktan çıkmayı başarırsam; ele güne nasıl zayıfladığımı "her şey kafada bitiyor yea" diye açıklayacağım gibime geliyor :)

18 Eylül 2022 Pazar

ölüm var


 hayatımın ciddi bir kısmı: "bir daha mı gelicez dünyaya" ve "ölüm var, yiyelim, içelim, alalım" arasında geçiyor. her akşam 8 civarı, ertesi gün kesinlikle sağlıklı beslenmeye yeminler ediyorum, sabah starbucks kahvesi eşliğinde yeminimi bozuyorum. başka akşam sosyalleşmişim, arkadaşlarla yemekler, muhabbetler, eve gelip yine yeminler ediyorum, sabaha salatayla başlayacağım diye. sonra kendimi poğaça kemirirken buluyorum. gün boyunca 2 kilo çikolata yedikten sonra akşam saatlerinde kusma noktasına gelince, başlıyor yine sözler, "yarın şekeri kat-tii-yen bırakıyorum, böyle olur mu canım, yeter artık beni kesseler, kanım çikolata akacak, hep kendime yapıyorum, insan bedenine bunu yapmamalı" diye... sonra sabah bir kalkıyorum; dünden kalmış yarımın yarısı çikolata, kabına sarılmış şekilde buzdolabı kapağında bana bakıyor. "at beni ağzına, bak nasıl harika başlayacak sabahın, zaten küçücüğüm ben, ne yapabilirim ki sana?" diyor. 

böyle böyle günler geçiyor, haftalar geçiyor...  ben gramlarca, kilolarca daha ağırlık yüklüyorum bedenime. kıyafetlerim daralıyor, aynadaki görüntüm mutsuz etmeye başlıyor, alerjim ağırlaşıyor... 

ama yine de olmuyor...  

o kadar koşmanın sonucunda asla bir yere varmayan hamster gibi ne verdiğim sözler, ne ettiğim yeminler bir yere götürmüyor beni. her gün kendime "yiyerek" ihanet ediyorum, kendime karşı bir saygınlığım kalmadı artık, inanmıyorum kendime. daha sözü verirken bile içimdeki ben, onu tutmayacağımı biliyor. bunun ne müthiş bir kara delik olduğunu anlatamam. 

sürekli bir şey olacak, kocaman bir şey, israfil'in boru üflemesi kadar büyük bir şey, o zaman aklım başıma gelecek gibi geliyor. küçük şeylerden ders çıkarmak gibi bir durumum yok. dünya kadar büyük bir şey bekliyorum. ee haliyle de gelmiyor.

kendime mazeretlerim sonsuz; tatildeyim, üzgünüm, mutluyum, kutlayalım, canım sıkkın, neler atlattık, ucuz kurtardık, evde yemek yok, yolumun üstü, yarın başlarım, hazır değilim, ay sonu olsun, ay başı olsun, pazartesi olsun, yüzme işi başlasın beraber yaparım, alışveriş yapayım sonra başlarım, evde domates yok, domatesin suyunu sıkacak alet yok, misafir var, kayseri seyahati sonrası başlarım, diyet öncesi son yemekler bunlar... 

15 senedir profesyonel şişmanım artık... profesyonel bir mazeret bulucuyum... profesyonel bir söz tutmayanım... 15 senedir 'kendi bedenine göre ama alaturka olmayan kıyafetler bulma' uzmanıyım... profesyonel bir şikayet etmeciyim... 

bu yazıyı alexandrapolis'ten, bir otelin havuz kenarından yazıyorum, artık bir şeyleri bırakarak gitmeye karar verdim. misal ajandama notlar alıp, aralıklı oruç app'leri indirmeyi de bırakıyorum. aşağıya 5 şey yazıyorum. onları hayatımdan çıkarıyorum:

- tüm m & m'ler

- tüm kinderler

- patatesli börek

- su böreği

- toblerone

(et, tavuk ve jelibonu etik nedenlerle daha önce bırakmıştım) 

bir de böyle deneyelim :)

2 Temmuz 2022 Cumartesi

92,2 kiloya nasıl geldim?



bu sorunun tek bir cevabı var. yedim... güzel yedim. hiç sakınmadım boğazımdan, ne varsa yedim.

bir sağlık sorunum yok, çocuk doğurmadım, ilaçlar kilo aldırmadı... yıllar içinde birer ikişer üçer kilolar bedenime geldi, yerleşti, ben onlara alıştım, onlar bana alıştı, gitmediler, göndermedim, bir parçam haline geldiler. memelerim, popom, kollarım, yanaklarım, bileklerim, gözlerim bile kilo aldı. durduramadım... 

sabah başlayıp, öğle saatlerinde bozduğum diyetlerin, spora başlama hikayelerimin ve kendime verdiğim sözlerin sonu gelmedi. toplu spor yapamayacağım için özel spor hocasıyla çalıştım, benim ilerleyemeyişimden olsa gerek; bir gün mesajla ayrıldı benden. 33 gün ağzıma şeker koymadım, tartıda hediyemi alacağımı düşünürken, giden kilo miktarıyla sarsıldım, 400 gram! insaf! adam mı öldürdük? hiç olmazsa 5 kiloyu hak ediyordum... hayatımın 40 seneden fazlasını düzenli şeker tüketerek geçirdim, çikolatayla arama mesafe koyduğumda bunun sevgiliden ayrılmak ya da eroini bırakmak kadar zor olduğunun bilinmesi gerekirdi diye düşünüyorum. karşılığı 400 gram olmamalıydı... 

spor hocam beni terk edince, evde yaparım dedim, ne de olsa git gel öğrendim bir takım hareketler. mata bir yattım, gram hatırlamıyorum. açtım youtube'dan bir şeyler, izleyerek yaptım, 1.5 gün sonra sıkılıp, bıraktım. 

ip atlama videolarından çok etkilenip, dünya paraya londra'dan atlama ipi sipariş ettim. bim'den alacak halim yok, motivasyon olsun diye taaa ingiltere'den getirttim... 40 kiloluk, süper fit kadınların yaptığı kısmını es geçmişim heralde, 2 kere atlayıp, dalağımı şişirdim, ipi de kapının koluna astım. hay bim kunduz! 

şişkoların çevrelerini suçlama huyu vardır, ben de arabamı suçladım ve hesaplarıma göre onu aldığımdan beri 20 kilo aldığımdan, kendisini gözden çıkardım ve sattım. şimdi kan ter gözyaşı içinde halkımla beraber gidip geliyorum kamu taşıtlarında. ama olsun, her gün 10 bin adım atıyorum bir şekilde. bu da mı gol değil?

araba parasını ne yapayım ne yapayım diye düşünürken, havuza yazılmaya karar verdim. kamu taşıtlarıyla gidişin ızdırap olduğu, süper kokoş bir havuz seçerek kendime eziyet ediyorum şimdilerde. kadın erkek kimsenin 60 kiloyu aşmadığından emin olduğum, kaslı kolları ve yanık tenleri ve fosforlu taytlarıyla arzı endam eden bir grubun içinde deniz anası gibi şezlonga yayılıyor, bone ve deniz gözlüğümle kimsenin beni tanımaması için dua ediyorum. ıslak mayo ve havluyu nasıl taşıyacağımı, havuzda 5 turu nefesim kesilmeden nasıl atacağımı henüz bulamadım. bakalım, kısmet... 

kendime ancak 10 kilo verirsem güzel olabilen, bütçemi çokça aşan kıyafetler aldım. onları giymek için ölüyorum. üstüne, altına kombinler yapıyorum kafamda. hayallerimde çok şıkım. "ulan belki bu halimle de olur" diye, zorla giymeye çalıştım birini, sonu terzide bitti. çok yakın arkadaşımın söylediği bir şeyi hiç unutmuyorum: şişmanlık alaturka giyinmektir demişti, çok doğru. bol, nenem gibi giyinirsin şişmansan. anca ayakkabı, çanta, gözlük, küpede biraz marjinal takılabilirsin.

aralıklı oruç dedikleri 16-8 döngüsüne gireyim dedim, sosyal hayatım izin vermedi. arkadaşlarımla buluştuğumda onların yiyip içtiği benimse çay içtiğim buluşmalar sinirimi bozdu.

senelerdir günlük yazarım, açıp baktım, çoğunda kilolarımdan ve kendimden ne kadar mutsuz olduğumdan bahsetmişim. bu kadar dertli olduğumu ancak kendimi okuyunca fark ettim. bu kilo verme işine gerçekten gönül mü verdim, yoksa yine kendimi mi kandırıyorum, ben de çok merak ediyorum.

sabahları bel, ayak, bacak ağrıları ile kalkıyorum artık. 45 yaşında, 60 yaşında hasta teyzeler gibi hissediyorum. çok belli ki beden artık "bunu taşıyamıyorum" diyor. salondaki sarı koltuk kollarını açmış, beni çağırıyor, gidersem içine çekip kalkmama izin vermiyor.

bakalım bu yeni ve bitmez tükenmez kilo verme maceramda beni neler bekliyor...

26 Nisan 2016 Salı

salona geri döndüm :(


 
 
tabii ki hedefler tutmadı. ben yemeye ve kilo almaya devam ettim. şu an baskül ailesi'nin bir ferdi gibiyim. yaz gelmek üzere olduğu için stres içindeyim. mayo bikini gerginliği sardı dört bir yanımı. bu heyecanla salona yazıldım. yalnız salonda sadece tontikler yok. son moda renkli taytları ve güzelim sporcu sütyenleri ile form tutan hatunlar da var. yakışıklı fit spor hocaları, onların yanında duruyor hep. hem sohbet hem spor, flörtler, şakalaşmalar gırla. biz, sağlık belirtisi kırmızı yanaklarımızla pedal çevirirken yanımıza gelen, derdimizi dinleyen kimse yok.
 
başlayalı bir hafta oldu, kilo vermediğim gibi bir de aldım. "kasların şişmiştir" dediler. o ne demek hiç bilmiyorum. yalnız spor yapıp, kan ter gözyaşı içinde kalıp, üstüne kilo alırsam böyle, o salonu yakarım, bilginiz olsun...

5 Nisan 2015 Pazar

şok diyetler falan




çok az günüm kaldı, saymıyorum artık. hedeften uzaklaştığımı görüyorum, öylece bakakalıyorum giden geminin ardından...

çeşitli diyet kitapları okudum geçen sürede. kan grubuna göre yemek yemeler, sadece protein almalar, çiğ ve yeşil sebzelerin sularını içmeler, şok diyetlerle neredeyse aç kalmalar...
diyet yapan insanların neden aşırı uçlara gittiğini çok anlayamıyorum. düzenli ve sağlıklı beslenme fikri zor geliyor biliyorum ama 1 hafta boyunca o yeşil suları içmek daha mı kolay ki?

yapılan araştırmalar, organların dinlenmesi gerektiğini söylemiyor. böyle bir bilimsel veri yok. dolayısıyla piyasada pazarlanan şok sıvı diyetlerin bir anlamı da yok. çok yediyseniz, ertesi gün hafifçe beslenin. aslında hikaye bu...
ama bendeki mantık şu: battı balık yan gider, biraz daha yiyim şu nutella'dan...
siz beni örnek almayın!


11 Mart 2015 Çarşamba

bir başarısızlık hikayesi



mevcut kilo: 74,4 kg
hedef kilo: 65 kg
hedef tarih: 01 haziran 2015
hedef kiloya ulaşmak için kalan gün sayısı: 81 gün

blog, bir başarısızlık hikayesi olmaya doğru gidiyor. hedef kiloyu 65'e yükselttim, bayağı bir motivasyon oldu :)
vallahi ne diyeceğimi de pek bilmiyorum. kendi kendime verdiğim sözleri de yedim, çikolataları da yedim, makarnaları da yedim... sonra bir çıktım bizim tartıya, ohhh gelsin kilolar.
sanırım hedef falan yalan olacak.

oy tombulum tombulum, tombul sevdim, pişmanım...

21 Aralık 2014 Pazar




mevcut kilo: 72,9
hedef kilo: 60
hedef tarih: 01 haziran 2015
hedef kiloya ulaşmak için kalan gün sayısı: 161

günler günler geçti, ben çikolatayı bıraktım, pilatesi haftada 3 güne çıkardım ve hediye olarak ne aldım? koca bir hiç!
yediklerimi yazmaya başladım. olanca dürüstlüğümle yazdığım için kimsenin görmesine izin vermiyorum. çünkü güne 5 parça çikolata ile başladığım zamanlar var. evet tekrar sahalara geri döndüm. çikolata ve ben aşkımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz, çünkü ayrılığımız kilolara yansımadı. 
kilo vermeye çalışıp, benim blogumu okuyan kimi inançlı insanlara kötü örnek olmak istemem ama bu bünye tatlıyı bırakmanın faydasını görmedi. umarım siz görürsünüz. 
evde yemek yapma konusu da suya düştü, çünkü eve varışım hala 8 ve kapıdan girdiğimde zaten pestilim çıkmış oluyor. mutfağa gir, soğan soy, sofrayı hazırla, darmadağın mutfağı topla derken bana göre gece yarısı oluyor. pijamalarımı giymeye ve makyajımı çıkarmaya üşenen biri olarak mutfak performansına halim kalmıyor.
umudumu yitirmiş değilim ama kabul etmeliyim ki eski hırsımdan eser yok. 3 tane pahalı pantolonu koleksiyonuma katarak, 70 üstü kiloyu kabullenmiş sinyallerini verdim. 
diyetisyene ve psikoloğa gitme konularını düşüneceğim yeni yılda... 


6 Ekim 2014 Pazartesi

1 kilo verdim :)





mevcut kilo: 73,1 kg
hedef kilo: 60
hedef tarih: 01 haziran 2015
hedef kiloya ulaşmak için kalan gün sayısı: 237

ingiltere seyahatinde verdiğim 1 kiloyu otellerde çalışan zekasız personele, benim 6 ayağım ve 4 kolum var sanan patronuma, acayip sorular soran müşterilere ve tatsız ingiliz yemeklerine armağan ediyorum. hepsine şükran borçluyum...

malum bayramdayız, etraf beni kararımdan döndürmeye and içmiş çikolatalarla dolu. şimdilik nefsime sadece 2 kere yenildim. ikna cümlelerim "bi kereden hiç bir şey olmaz" ve "ben şimdi yürüyüş yapar, bunu eritirim" idi. pişmanım :(

şu evde yemek yapma konusuna eğildim biraz. tamam zor, zahmetli ama bir yandan da sağlıklı ve ekonomik. 2 haftadır bomboş olan buzdolabımı doldurdum, bu hafta kahvaltıdan akşam yemeğine kadar her şeyi evde halletmeyi hedefliyorum. 

bu haftanın bir farkı da bol meyve, sık sık bitki çayı ve tatil nedeniyle rahatça vakit ayrılan uzun yürüyüşler oldu. bence bu haftanın ödülünü önümüzdeki günlerde 2 kilo vererek alacağım.

not: "popom olmadan asla" diye bir şişman insan kitabı var piyasada. ben okurken sıkıldım ama boş zamanınız çoksa alın derim.

28 Eylül 2014 Pazar

kilo değil, su o su...



mevcut kilo: 74,1 kg
hedef kilo: 60
hedef tarih: 01 haziran 2015
hedef kiloya ulaşmak için kalan gün sayısı: 245

verdiğim kilolar "su" olarak adlandırılıyor ve beni hep kandırıyor. devamı gelecek sanıyorsun ama olmuyor. pilatesi haftada 2'ye çıkardım bu ay. önce gitmemek için her şeyi yapıyorum, neyse ki hareketlere başlayınca geçiyor o his. keşke 10 sene ve 15 kilo önce aklım başıma gelseydi de spora başlasaydım. her gün bunun pişmanlığını duyuyorum. aslında kendimle ilgili pişmanlıklarım bununla da sınırlı değil. "hayatımdaki keşke"lerle ilgili uzuuuun bir liste yapabilirim.

bu aralar kilosuyla başı dertte olan insanların hikayelerini okuyorum. çoğu yemeklerini kendi yapmaya başlamış bu süreçte. sanırım spordan sonra eğileceğim konu bu olacak. bekle beni mutfak...

çünkü şunu anladım; kilo vermenin hapı yok. (bulan süper sonik derecede zengin olur, benden söylemesi) eğer gen yönünden şanslı biri değilsen, yapılan şeyler hep aynı: az ye, hareket et, şekeri kes, bol su iç. yani var olan hayatımı 180 derece değiştirmem gerekiyor :( beni çok zorlayan kısmı çikolatayla vedalaşmak oldu. hala rüyalarımda nestle damak'la dans ediyorum, tadelle ile aşk yaşıyorum, nutella'yla öpüşüyorum. sigarayı bırakamayanları anlamaya başladım. resmen ayrılık acısı çekiyorum! :(

önümde 250 günden az zaman var. son 10 yılımı verdiğim kararların arkasında bir türlü duramayarak geçirdim, özellikle de rejim konusunda. bunu gerçekten başarmak ve yaza beyaz pantalon giymek istiyorum.

haftaya londra'dayım, neyse ki mutfağıyla ünlü bir ülkeye gitmiyorum. otel de hyde park'ın hemen karşısında. ister misiniz 2-3 kilo verip döneyim!...!...

28 Ağustos 2014 Perşembe

neyi bekliyorum?


mevcut kilo: 76,2 kg
hedef kilo: 60 kg
hedef tarih: 01 haziran 2015
hedef kiloya ulaşmak için kalan gün sayısı: 275

kendimce masum saydığım dondurma konusunu da rafa kaldırmak gerekiyor sanırım...

tatlı, insanı gerçekten yoldan çıkaran bir tat. tatlıyı yiyip, bir süre sakinliyorsunuz, sonra hop tekrar istiyor bünye... içimde bir canavar var sanki, beslemedikçe bağırıp, çağırıp ortalığı ayağa kaldırıyor, ben de sussun diye tatlı veriyorum. bu kısır döngü içinde dönüp duruyorum.

bu sabah tartıyı görünce; daha ne beklediğimi sorguladım. neyi bekliyorum kendime yeni bir hayat planı çizmek için? 100 kilo mu olayım? kapılardan sığamayınca mı aklım başıma gelsin? "maşallah fil gibi oldu." mu desinler arkamdan? bol gelen pantalonlarım tayt gibi mi olsun? yokuşlardan yuvarlanarak mı ineyim? yere bir şeyin düşmesi kabusum mu olsun? XL olduğum yetmezmiş gibi, mağazalara XXL mı sorayım?
nedir yani beni harekete geçirecek olan?

yıllar sonra televizyonlarda nasıl bir mucizeye imza attığımı anlatamayacak mıyım ben?

23 Ağustos 2014 Cumartesi

balina mı denizkızı mı?




 

mevcut kilo: 75,7
hedef kilo: 60 kg
hedef tarih: 01 haziran 2015
hedef kiloya ulaşmak için kalan gün sayısı: 280


avustralya'da, bir spor salonunun camında bir reklam; zayıf ve bronz tenli bir kadın, hemen yanında şu yazıyor:

"bu yaz, denizkızı mı olmak istersiniz, yoksa bir balina mı?"

afişteki mankenin fiziksel özelliklerinden çok uzak olan orta yaşlı bir kadın, spor salonunun reklamına sesli bir cevap veriyor:
ilgilenenlere duyurulur,

balina?
* balinaları arkadaşları asla yalnız bırakmazlar, yunuslar, deniz aslanları, meraklı insanlar… 
* aktif bir cinsel yaşamları vardır, hamile kalır, sevimli bebek balinalar doğururlar.
* denizde yüzer, oynarlar. Polinezya adalarının mercan kayalıkları gibi muhteşem yerleri görme şansına sahiptirler.
* balinalar harika şarkı söylerler, CD'leri bile vardır.
* bazı insanlar dışında, onlara zarar vermek isteyecek tek bir varlık yoktur.
* dünyada herkesin sevdiği, koruduğu ve hayran kaldığı şahane hayvanlardır.

denizkızı?
* öncelikle, denizkızı diye birşey yoktur.
* var olsalardı da kimlik karmaşası sebebiyle psikolog kapılarında sıra oluştururlardı. Balık mısın? İnsan mı?
* cinsel hayatları yoktur. yanlarına yaklaşan erkekleri öldürüyorlar, nasıl olabilir ki? Hem, iyice bir bakın, gerekli donanım nerede? E, sonuç olarak çocukları da olmaz.
* zaten balık kokan bir kadını kim ister ki?

sonuç? 
ben balina olmayı tercih ederim. medya sadece zayıf insanların güzel olduğunu savunuyor ama ben çocuklarımla dondurma yemeyi, beni heyecanlandıran adamla güzel bir akşam yemeğinde sohbet etmeyi, arkadaşlarımla çikolata paylaşmayı çok seviyorum.

zamanla kilo alıyoruz; çünkü, kafamıza o kadar çok bilgi yüklüyoruz ki yer kalmıyor ve bedenimizin diğer bölümlerine yerleşmeye başlıyor. yani, biz kilolu değiliz, inanılmaz kültürlü, eğitimli ve mutluyuz. bugünden itibaren, aynaya bakıp da kalçamı gördüğümde, şunu düşüneceğim:
"allahım ne kadar da akıllıyım!"
(yazarını bilmiyorum)

19 Ağustos 2014 Salı

asıl neden?




mevcut kilo: 75
hedef kilo: 60 kg
hedef tarih: 01 haziran 2015
hedef kiloya ulaşmak için kalan gün sayısı: 284

benim kilolarımdan kurtulmak istememin 3 ana nedeni var;

1. erkek arkadaşım, oldukça fit görünümlü ve yakışıklı bir adamdır. ben yanında sevgilisi gibi değil de daha çok kankası gibi duruyorum. hani her güzel adamın yanında kendisinden hiç çekinilmeyen kız arkadaşlar vardır ya... onlardan...

2. fotoğraflarda gerçekte olduğumdan daha tombalak görünüyorum. sosyal medyanın bu kadar hayatımızda olduğu bir dönemde, her fotoğrafı elemeden geçirecek zaman olmuyor. bir bakıyorsun, bir arkadaşın facebook'ta güreşçi kollarını ve iri kırmızı yanaklarını tüm tanışlarınla paylaşıvermiş. kendi isminin etiketini kaldırıp, profilinde saklayıncaya kadar kimbilir kimler gördü seni?
içlerinden "ay yazık bu kıza ya, nasıl kilo almış, bir zamanlar mahallenin en güzel kızıydı" diye geçirdiklerini bilirsin. bu, bütün genç kızlığını popüler ve güzel bir kız olarak geçirmiş biri için oldukça travmatik bir durum. küçüklüğünde bile gürbüz olan kızlardan değildim zira :)

3. istediğim tarzdaki kıyafetler hep zayıflara göre tasarlanmış. bikiniden tutun mantoya kadar sevip, arşivlediğim bütün kıyafetlerin bana göre olan bedenlerini verseler bana, hiç biri güzel durmaz üstümde. çünkü beğendiğim her şey 55 kilo ve altı insanlar için.
ama her tombiğin zayıfladığında giymek için hayalini kurduğu bir kıyafet vardır; benimki kot mini etek ve altında da çizme. eğer bir gün giymeyi başarabilirsem, fotoğrafını çeker, altına "the end" yazar, blogun da son fotoğrafı ve yazısı yaparım.


vermem gereken kilo miktarı 15'e çıktı. oldukça zor bir kış beni bekliyor. hay bin kunduz...

16 Ağustos 2014 Cumartesi

sorun ben değilim...


kilo: 74,7

"çok yemiyorsun ama yine de kilo veremiyorsun, bence metobolizmanda sorun var" dediler. ve ben buna bayağı inandım. sorunu kendimde değil, tıpta aradım.
dün bir dizi test yaptırdım. sonuç; aslan gibiyim... her şeyim normal.

yani kilo veremiyor olmamın nedeni yine benim. düzensiz beslenmem, durmaksızın çikolata yiyor olmam...
test sonuçlarını alınca önümde iki seçenek oluştu:

1. kilolarınla barış, bedeninle barış, tombiş yaşa
2. ver kurtul

hala 2.yi seçiyorum.

24 Haziran 2014 Salı

sporla aramdaki tatsız ilişki...


bir süredir avuç dolusu paralar vererek pilates yapıyorum. öncesinde denediğim her türlü spor aktivitesi (yürüyüş, yoga, spor salonundaki tüm aletler vs...) beni mutsuz etti. düzenli çalışan insan olarak, eve geldiğimde yürüyüşe çıkacak enerjim olmuyor. sabahları güne erken başlayıp, kulağımda müzikle sahilde yürüyüş yapmak ise benim mizacımda yok. zaten yataktan sürünerek kalkıyorum...
yogada bir gülme tutuyor beni. felsefeyi anlamadan, yoga yapmaya kalkınca bünyem kabul etmedi. son dersi de hapşırık krizi ile kapadık. bir daha gidecek yüzüm olmadı.
aletli pilates, ortalama maaşı olan biri için oldukça lüks bir harcama kalemi. ama kilomu kafaya taktığım kimi zamanlarda bu tür harcamalar yaptığım olur. ilk 10 ders o şuursuz günlerimden birine denk geldi. kriz halinde bin tane yer arayıp, birini beğendim ve salona yazıldım, derslere başladım. ilk günlerimi ters dönmüş bir kaplumbağanın acıklı durumuna benzetmek hiç abartılı olmaz.
esnekliğim 50 üzerinden 4'tü, 4... yazıyla dört. pilates hocamın hayatta karşılaştığı "en esnek olmayan insan"dım ben.
yaz gelip de sıcaklar bastırıp, yürümek bile zul gelince bıraktım sporu falan. "aman zaten sıcakta az yiyorum" diyip kendimi avuttum. kışa girdiğimizde pilatese başladığımdan daha da şişmandım...
bu baharda tekrar döndüm seda hoca'nın kollarına. nefes al nefes ver, yuvarlanıyorum pilates aletlerinin üzerinde. şimdilik eşofmanla yapıyorum bütün hareketleri. hedefim en azından tayt giyebilmek.

sporu, hayatının bir parçası yapabilmiş bütün kadınları hayranlıkla izliyorum. hepsinin kendini sevmesine bayılıyorum. bravo onlara...

darısı benim başıma...

kilo 74.8 (yuh yuh)

23 Haziran 2014 Pazartesi

salata


salata bana göre bir öğün değildir. yemekle beraber gelen çeşitli yeşilliklerdir...
üzerine 2 parça tavuk ya da hellim de koysanız durum değişmez. zaten ben sadece onları yiyorum salata söyleyince...

20 Haziran 2014 Cuma

önsöz

bu blogu yazmaya karar verdiğimi ilk kez tuğçe'ye söyledim. kendisi 40 kilo kadar anca gelir. üstelik bunun için hiç bir şey yapmasına gerek yok. bazen 1 kilo alıyor, onu da vermesi 2 gün sürüyor zaten.
insanlara yanlış bilgiler verebileceğimden endişe etti önce. "yahu ben ısrarla tombik bir insanım, bu başarı hikayesi anlatan bir blog değil ki" dedim. güldü ve hemen ikna oldu.

bu gerçekten nasıl 90 kilodan 60 kiloya indiğimi anlatan bir blog değil.
"sporu hayatımın bir parçası yaptım, bunlar da yeni spor ayakkabılarım" diye fotoğraflar koyan bir blog değil.
"her gün en az 5 litre su içiyorum. sabahların limonlu suyum olmadan uyanamıyorum" diyen bir blog değil.
"çok canınız istediyse çikolatadan bir parça alın, onu da en az 7 dakika ağzınızda emerek yiyebilirsiniz" diye tavsiyede bulunan bir blog hiç değil. benim bileklerimi kesseniz çikolata akar ve bir gün zayıflasam bile bunu söylemeyeceğime eminim.
bir keresinde 3 gün boyunca sadece nutella yiyerek kendimi öldürmeye çalışmıştım, sonra anlatırım bu hikayeyi ama intihar aleti olarak nutella seçmiş olmam biraz acıklı tabii...

kilom şu an 74.5. boyum 1.60. genel geçer güzellik kurallarına ve piyasada bulunan tüm dergilere göre 25 kilo kadar fazlam var. ben manken olmaya çalışmadığım için bunu 10 kilo fazlam var diye yazacağım bütün hikayelerde. zaten o kadar zayıflık bana yakışmaz...
işte bu yukarıdaki küçük ve zararsız mazeret var ya, ondan bende bir sürü var...

bu yazıyı yazarken, bilgisayarımın yanında çok ironik bir şekilde "şeyda coşkun'dan yaza hazırlık önerileri" adlı bir kitapçık var. az sonra noktayı koyup, onu okumaya geçeceğim. ve büyük ihtimal de 4. sayfada falan sıkılıp, romanıma döneceğim. ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim, bu kitapçığı aldığımda bile kendimi 1 kilo vermiş hissetmiştim. form sante falan gibi zayıflık, spor ve güzellik gazlayan dergilerin bendeki ortak özelliği; "kilo vermek için ilk adımı attım ben, gerisi de kesin gelir ya" hissiyatı... daha hiç gelmedi gerisi, o ayrı...

sağlıklı günler herkese...